Çarlıktan Sovyetlere (1864-1921)

ONLAR KABARDEYLER’Dİ (*)

Yazan:
YAKOV ABRAMOV(**)

 Çeviri:
ŞOGEN FARUK ARSLANDOK

     Mineralnıe Vodı istasyonu…

Tren otuz dakikadır hareketsiz duruyor!

Birden bir kargaşa patlak verdi, bazıları eşyalarını aceleyle arabadan indirirken, bazıları da yine aceleyle arabaya tırmanıyordu… İnsanlar birbirlerini itiyor, bağırıyor ve küfür ediyorlardı.

Bavulsuz seyahat etmek gibi güzel bir alışkanlığım var. Bu yüzden tren istasyona varır varmaz vagonun platformundan perona atladım. Tanıdık bir yüzle karşılaşırım umuduyla peronda koşuşturan insan kalabalığına göz gezdirirken, dikkatim farkında olmadan kargaşaya hiç katılmayıp kenarda duran bir grup insan üzerinde yoğunlaştı. Ellerindeki ve etraflarındaki eşyalara bakılırsa onlar da aynı trene bineceklerdi.
Onlar Kabardeyler’di. Grupta çocuklar, kadınlar, yetişkin erkekler, yaşlı insanlar vardı. Çocukların üzerleri yırtık pırtıktı. Kadınlar her zamanki yerli kıyafetlerini giymişlerdi; pantolonlu ve yüzleri kapalıydı. Adamlar Çerkes kıyafetleri içindeydi ve silah taşıyorlardı. Yaşlı adamlar kalabalığın arasında daha öne çıkıyordu. Sayıları bir düzineden fazlaydı ve tüm kabilenin değerli temsilcileriydiler. Uzun boylu, ince yapılı, yaşlılıklarına rağmen tablo gibi Kafkas kıyafetleri, büyük beyaz sakalları, zeki ve etkileyici yüzleriyle müspet bir tesir oluşturuyor ve kendilerine bir saygı aşılıyorlardı. Yüzlerinde asalet ve kişisel haysiyetlerinin farkındalığı okunuyordu. Bu insanların, kişisel haysiyetlerini nasıl koruyacaklarını ve aynı zamanda başkalarının haysiyetine nasıl saygı göstereceklerini bildikleri apaçıktı. Genç yurttaşlarının oluşturduğu kalabalığın içinde gerçek birer aile reisi gibi görünüyorlardı. Onlar, Kabardeyler’in ne Rus yetkililere, ne de “prenslerine” itaat ettikleri; tek yasanın kendi doğru ve yanlışları olduğu zamanlardan kalma yaşayan birer anıttılar.

Kabardeyler’in bir grubu sanki taş kesilmiş gibi tamamen hareketsiz duruyordu. Yüzleri asıktı, gözleri yanıyordu, dudakları kasılmış bir şekilde birbirine yapışmıştı. Kalabalığın üzerinde genel bir keder olduğu belliydi, ancak kalabalık kendini tutuyordu. Düşmanca bakışlar fırlattıkları Rusların, gavurların önünde acılarını göstermek istemiyorlardı.

Olaya büyük ilgi duyarak, Kabardey kalabalığından uzak olmayan bir yere yerleştim ve gözlemlemeye başladım.

Bir süre sonra bir kondüktör kalabalığın yanına geldi ve seslendi:

“Pekala, Tatarlar; gidin ve yerlerinize oturun… Şuradaki vagona…”

Bu sözün ardından tarif edilemez bir şey oldu. Çocuklar ve kadınlar çığlık atarak birbirlerine sarılırken, yetişkin erkekler ağlamaya başladı. Yaşlılar kendilerini yere atmıştı, toprağı öpüyor ve gözyaşlarıyla suluyorlardı.

Bu korkunç sahne iki dakika sürdü; ardından tüm kalabalık hızla gösterilen vagona koştu ve içinde kayboldu. Boğuk hıçkırıkları dışarılara taşıyordu.

Bu tuhaf sahne beni çok etkiledi. Anlamını kavrayamamıştım ama bir insan kalabalığı içinde kederin bu şiddette tezahürü karşısında gözyaşlarına boğulmuş, sanki tüm bunların ne anlama geldiğini bana açıklayacak biri varmış da onu arıyormuş gibi şaşkınlıkla etrafıma bakınıyordum. Yakınlarda duran bir köylü şaşkınlığımı fark etmiş olacak ki üşengeç bir şekilde konuştu:

“Yerleşimciler… Türkiye’ye gidiyorlar; yani anavatanlarına veda ediyorlar… Yazık tabii ki, herkes için yazık…”

Bu sözler her şeyi netleştirmişti.
___________________________
(*) Yakov Abramov. Kafkas Dağlıları, 1884
(**) Yakov Abramov (1858 -1906, Stavropol-Kafkasya) – Rus yayıncı, edebiyat eleştirmeni, gazeteci, sosyal aktivist, halk yaşamı araştırmacısı, reform sonrası köylülerin kaderi ve kent sakinlerinin yaşamı üzerine öykü ve denemelerin yazarı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu