O. Çağ Bitiminden Rus İşgaline Kadar (1453-1864)

DİRENEN HER ŞEYİ YOK ET!

ZERA BAKOVA
Filoloji Doktoru, Profesör

Çeviri:
ŞOGEN FARUK ARSLANDOK

Rus-Kafkasya Savaşı 21 Mayıs 1864 tarihinde sona erdi…  İmparator II. Aleksander, Çar Naibi ve Kafkasya Orduları Başkomutanı Grandük Michael’e yazdığı kutlama mektubunda, “… Bana imrenilecek bir hediye nasip oldu; Batı Kafkasya’nın fethi için bir buçuk yüzyıl önce başlayan işi tamamlamak bana nasip oldu, bu benim için imrenilecek çok değerli bir hediyedir…” diyor.

Rus-Kafkasya Savaşı, Rus devleti tarihine pek çok trajik sayfa bıraktı. Bu bir sömürge savaşıydı, Kafkasya halklarını esir alma savaşı… Çerkes topraklarının sahip olduğu jeopolitik ve askeri stratejik önem bu savaşın ana eksenini oluşturdu. Savaş sırasında ve savaşın bitiminden sonra işlediği suçların tarihsel sorumluluğundan ve bu suçların tarihinde yer alması halinde Rusya’nın dünya devletleri karşısında düşeceği zor durumdan korkan Çarizm, bu savaşın gerçek kapsamının ifadesine ve özellikle savaşın sonuçlarının değerlendirilmesine yasak getirdi. Yapılanlar normal bir savaş olsaydı bu şekilde yasaklama getirilmeyecekti, yapılanın savaşı çok aşan bir suç (soykırım) olduğunun farkında oldukları için bu yasakları getirdiler. Çarlık zamanında getirilen bu yasaklar Sovyetler birliği zamanında başka bir biçimde sürdürüldü ve o zamana ait tarihi malzemeler büyük ölçüde tahrif edildi. Sovyet döneminde, bu savaşla ilgili gerçeklerin saklanması politikası, “Sovyetler Birliği’ni oluşturan halkların dostluğuna zarar vermemek” gerekçesi ile devam etti. Sonuç olarak, Kafkasyanın işgaliyle ilgili olarak klişe hale getirilen bir bakış açısı ve anlayış yaygınlaştırıldı.

Kafkas savaşı uzun vadeli bir plan dahilinde, son derece agresif ve acımasız bir şekilde, tüm çarların ve çariçelerin tutarlı ve kararlı sertliği ile yürütüldü. (Çar I. Nikolai 1842’de Kafkasya orduları başkomutanlığına atadığı General Neudgard’a şöyle yazıyordu: Direnen her şey imha edilecek …” Bu talimatın sonucu dünyada klasik çağdan beri bilinen en eski yerleşim yerleri yeryüzünden silindi, asırlarca varlığını sürdürmüş yerel kültür ve medeniyetin anıtları yıkıldı, otokton halklar soykırıma uğratıldı, soykırımdan kurtulanlar yerlerinden edildi, yerel sınırlar ortadan kaldırıldı.

Katliam politikasının en yüksek seviyesine ulaştığı dönem savaşın son yıllarıdır. Savaş ve katliamla harap edilen arazinin sistematik kolonizasyonu gerçekleştirildi. Yirmi yıl önce St. Petersburg’da oluşturulan Kafkas Komitesi’nin planlarının en şiddetli uygulamaları savaşın son yıllarında, 1858’den itibaren uygulandı. Bu plan, Kuzey Kafkasya’nın yerli nüfusunun neredeyse üçte birinin topraklarından tahliyesi ve bu toprakların Ruslara, Kozaklara ve askeri-bürokratik sınıfa aktarılmasını öngörüyordu. Bu aktarımda Kafkas Komitesi üyeleri kendilerini de unutmadılar. Tüm etnik topluluklar yerlerinden edildi ve uzak yerlere sürüldü. Kafkas komitesi planı ile ilgili olarak Rus askeri gazeteci General R.A. Fadeev şunları yazdı: “Komitenin üyeleri savaştıkları halkı iyi tanıyorlardı, o nedenle Kafkas Komitesi’nin projesi Dağlıların Rus işgaline rıza göstermeyeceklerini ve topraklarını terk edeceklerini, önemsenmeyecek azınlıkta bir kısmının topraklarını terk etmeden kalabileceğini öngörüyordu.  Savaşma gücü olanların topraklarını terk ederek Türkiye’ye gideceğini ve onlardan kurtulunacağını, savaşma gücü olmayanların da Çarlığın istediği düzlüklere yerlere yerleştirileceğini ve bunun artık tehlike arz etmeyeceğini öngörüyordu.” Böylece, plan sadece tahliyenin büyüklüğünü belirlemekle kalmadı, aynı zamanda tahliye edilenlerin gönderilmesi gereken yönü de öngördü.

Gelecekte göreceğimiz gibi, tahliye edilen kitleler Karadeniz kıyılarına sürüldü. Çarlık tarafından sunulan tüm koşulları kabul edeceğini söyleyen ve Kafkasya’da kalmak isteyenler bile gemilere zorla bindirildi, sürgün ulusal bir felaket haline geldi. Savaş, yüz binlerce hayatı,  etnik grubun neredeyse tüm maddi ve manevi kültürünü yok etti ve daha da fazlası sosyo-politik gelişimini ortadan kaldırdı. Hayatta kalanların yüzde doksanı tarihi anavatanlarından kovuldu. Bu şekilde sürgüne uğratılan Çerkes halkının torunları dünyaya dağılmış olarak, bugün Suriye, Türkiye, Ürdün, ABD, İsrail, Sudan, Mısır, Tunus, Libya, Irak, Almanya, Fransa, Bulgaristan, BAE, Kanada, Hollanda, Avustralya ve diğer birçok ülkede yaşıyor, Sürgüne uğratılan Çerkes halkının yüzde onu anavatanlarında yaşıyor. Savaşın son yıllarında Kafkasya’nın işgalinin kısa sürede sonuçlandırılması için, ordusu ve modern silahları olmayan Çerkeslere karşı, iyi eğitimli, normal orduyu aşan, modern silahlarla donatılmış adeta savaş makinası durumundaki Çarlığın Kafkasya ordusu 250 bin askere ve memura ulaşmıştı. Çerkeslerin düzenli bir ordusu olmadığı için direnişi, yurt savunmasını halkın milis güçleriyle yürütüyordu. Savaş sırasında Çarlık sömürgeciliği birçok yöntemi kullanmıştır: ekonomik zorlama, “ayrıştır ve işgal et” politikası ile halkları bölüp birbirine karşı kışkırtmak…

Kısa sürede sonuçlanacağı düşünülerek başlatılan savaş uzamaya başlayınca savaş taktikleri de değişiklik gösterdi. ‘’Bölgenin keşfi’’ ve bu keşiflerden elde edilen bilgilerle “isyancıları” ortadan kaldırıp kolayca işgal edebilmek düşüncesiyle başlatılan savaş, Çarlık Ordusu Generalleri tarafından dikkatlice geliştirilen askeri plan ve eylemlerle ancak sonuçlandırılabildi. Böylece, General A. Velyaminov (1833) planına göre, çok sayıda askeri yapının, tahkimatların, Çerkes topraklarındaki kalelerin inşası, Çerkeslerin dağlarından çıkarılıp yerine Kozaklarının yerleştirilmesi, insanların barınma ve yaşam koşularının ortadan kaldırılması, bölgenin insansızlaştırılması (etnik temizlik yapılması) bu uygulamalardan bazılarıydı. Nitekim 30 yıl sonra Kuban bölgesinin komutanı olan General Evdokimov daha da korkunç bir plan yaptı. Bu planın birincil hedefi tüm Çerkesya bölgesini “Çerkeslerden temizlemeye” yönelikti. 24 Haziran 1861’de Rus İmparatoru, sanki burada kimse yaşamıyormuş gibi, bakir bir toprak varmış gibi bölgeye Rusların yerleştirilmesine yönelik “Kuzey Kafkasya Yerleşimi Üzerine” başlıklı talimatını yazıp imzaladı.

Rus-Kafkas Savaşı sırasında yüzlerce Çerkes köyü yeryüzünden silindi. Arazi yakma taktiklerini başarıyla uygulayan çarlık ordusu, tüm canlı ve cansızları yok etti. Dekabrist A. Bestuşev vicdan sızısıyla, Çerkes topraklarına “iyi niyetlerle gelmedik” diye yazdı: “köylerini yaktık, ekmekleri, samanları yok ettik ve arkasından külleri süpürdük.” Kendi planı doğrultusunda yıkıcı eylemler yürüten A. Velyaminov daha sonra şunları yazdı: “Yürüyorduk, arkamızda çıkardığımız yangınlar kalıyordu… köyler yanıyordu. Geriye dönüp bakmak korkutucuydu.”

Savaşa katılan bir çok Rus yazarın tanıklığından Çarlık birliklerinin dağlılara yaptığı zulmü ortaya koyan alıntılar yapılabilir. Bu nedenle, Akademisyen P.G. Butko, askeri arşivlerden elde edilen verilere dayanarak “Kafkasya’nın Yeni Tarihi Üzerine Materyaller” kitabında (St. Petersburg, 1989, Bölüm II), Çarlık birliklerinin sayısız seferini anlatıyor. İşte bunlardan bazıları:

-Ekim 1787’de, General-Enchef Tekkeli, büyük bir kolordu birliğiyle Kuban’ın sol kıyısında bir sefere çıktı. Bunun sonucunda 300’den fazla düşman köyü “tahrip edildi ve yakıldı … Ekmek ve saman yok edildi ve her taraf harap oldu”;

– Ağustos 1788’de, Anapa’dan çok uzak olmayan Kuban’ınn 20 verst yakınındaki savaşta 800 kadar Çerkes öldürüldü, beş köyde  2 bin kadar ev yıkıldı, mülklerine el konuldu;

-1790’in ilk yarısında, sözde General Rosen, Psı ku ve Psıkaş nehirleri arasında 50 mil boyunca Çevre Köyleri yaktı;

– Ayrıca 7-9 Ekim tarihleri ​​arasında Marta Nehri’nde 3 köyü yok etti. Başka bir müfrezenin güçleri 8 köyü tahrip etti ve Kuban’ın sol kıyısını takip ederek Kemirguay’ların sınırlarına kadar yol boyunca 28 köy yaktı;

– “Çerkes Aul’daki zafer alayı (1821-1825) F. Shcherbin’in yazdığına göre, General Vlasov’un kampanyaları, bol miktarda “mahsul” verdi: yakılan düzinelerce köylü, öldürülen masum çocuklar, yaşlı insanlar, kadınlar, erkekler … (“Kuban Kazak Ordusu Tarihi”, Yekaterinodar, 1913) “;

-1861 Mart ayında, Belaya ve Hodz nehirleri arasında General Evdokimov birlikleri 90 Çerkes köyünü yok etti (Rus Bülten, 1889, No. 7);

– Vandalizmin en acımasız örnekleri, Çerkeslerin kesilmiş  kafalarını toplayarak ve daha sonra tıbbi deneyler için diğer ülkelere gönderen Kuban hattının komutanı General Zass’ın “eylemleri” idi. İnsanları korkutmak için,  öldürülenlerin başlarını kazıklara dikti ve köylere yol boyunca yerleştirildi …

Görenlerin kalplerinin buna dayanması, insanın bunu nasıl yapabileceğini anlamaları mümkün değildi! Bu güne kadar Kuban’ın büyük köylerinden birinin bu mahlukun adını taşıması şaşırtıcı değil. Bunlar Çarist birliklerin savaş dönemi boyunca “keşifleri” idi: aydan aya, yıldan yıla, birikmiş servetin yok edilmesi ve soygunu ile birlikte Çerkesya nüfusunun imhası hedefleri gerçekleştirildi. En acımasızı Çar birliklerinin, 19. yüzyılın ikinci yarısında Çerkeslerin, Sultanın Türkiyesi’ne tahliye edilmek üzere  Karadeniz kıyılarına ittikleri zamandı. Eldeki mevcut verilere göre, Rus-Kafkas savaşı sırasında, binlerce yerleşim yeri yakıldı. …Bu korkunç suçlara tanık olan Karadeniz kıyı şeridinin başkanı General A. Raevsky şunları yazdı: “Eylemlerimiz, İspanyollar tarafından Amerika’nın ilk fethinde yapılan katliamlara ve yaratılan felaketlere benziyor. Ama burada ne vatanseverlik, ne de kahramanlık görüyorum… Tanrıdan dilerim, Kafkasya’da yürütülen bu kanlı savaş Rusya’nın tarihinde  Amerika’nın ilk fethi sırasında ispanyolların yaptıkları katliamların ve yarattıkları felaketin  bıraktığına benzer kanlı bir iz bırakmaz “.

Çarlık ordusunun zulmünün ve buna bağlı eylemlerinin basit bir listesi bile birçok sayfa alacaktır. Ancak bu verdiğim birkaç örnek bile şöyle demem için yeterli olur:  Çarizm sadece kendi özgürlüğünü ve yurdunun bağımsızlığını savunduğu için, Çerkeslere karşı eşi görülmemiş bir soykırım eylemi gerçekleştirdi. Çarlık tarihçisi R. Fadeev’e göre, “Çarlığın Kuban ötesi topraklara ihtiyacı vardı, ancak orada yaşayan insanlara ihtiyacı yoktu.”

İnsanlık tarihinde birçok işgal savaşı yaşanmıştır. Ancak, bunlardan hiç birisi Rus Çarlığı’nın Çerkes halkına karşı gerçekleştirdiği katliamlar ve işlediği suçlarla kıyaslanamaz. Çarlık kendisini Çerkes halkının önemli bir bölümünün fiziksel imhasıyla sınırlamadı; kalanların büyük bir kısmını (yüzde doksanını) tarihi anavatanlarının dışına, büyük çoğunluğunu da Osmanlı İmparatorluğu’na sürmüştür. Bu zamana kadar, bu vandalist eylemi haklı gösteren birçok versiyon var. Ama gerçek şu ki: Çarlık tarafından Çerkesyaya karşı yürütülen katliam savaşı olmasaydı, Çerkesya’nın “etnik temizliği” politikası olmasaydı, anavatanına duyduğu sevgiyle, onun özgürlüğü için yüz yıl boyunca savaşmayı göze alan tek bir Çerkes bile dudaklarında ağıtlarla, verimli topraklarını, mülklerini, nehirlerini, bahçelerini, ormanlarını, dağlarını ve atalarının mezarlarını bırakıp yurdunu terk etmezdi.

“Dağlıların Sürgünü” makalesinde ünlü Rus tarihçi A. Berge şunları yazdı: “Rus ordusu yerleşim yerlerini yakıyor, sakinlerini deniz kıyısına sürüyor ve buradan Türkiye’ye göndermek üzere zorla mavnalara dolduruyordu.

Çok sayıda kaynağa göre, sürgünlerin yüzde 50’sinden fazlası açlık, soğuk ve hastalıklardan dolayı yollarda öldü.  “Dünya Gezgini Gazetesi“ 1871’de şunları yazdı: “…Bir yıl sonra, üçte ikisi öldü … Batum’un yakınına yerleşen 22.000 göçmenden sadece 7000 kaldı; Samsun’a yerleşen 30.000 kişiden sadece 1800’ü kaldı, yani  binlerce insan da Osmanlı topraklarına ulaştıktan sonra öldü. ”

Kafkasya’daki Çarlık Askeri Politikasının propagandacılarından biri I. Drozdov, İnsalığın başlangıcından bu yana bir halkın başına böyle, bu boyutlarda bir felaketin geldiği nadiren görülmüştür. diye yazdı. Zorla, zulümle sınır dışı edilen Çerkeslerin kaderi trajedi ile doludur;  içinde zulüm, aşağılanma, dışlanma olan bir kaseden içtiler… Rusya’nın tarihi Çarlık zamanında da, Sovyetler Birliği döneminde de farklı halkların ve insanların sürgün edilmesinin örnekleriyle doludur. Ancak, Çerkeslerin tarihi anayurtlarından sürgün edilmesi ve onun yarattığı sonuçlar benzersizdir. Çünkü Çerkeslerin yaşadıkları toprakları istiyorlardı ve bunun dışında Çerkes halkına karşı öne sürdükleri bir gerekçe/suç yoktu. Çerkes halkının da kendi yurdunu ve özgürlüğünü savunmaktan başka bir amacı/suçu yoktu.

Askeri operasyonlar bir kısım halkları tamamen yok etti: Makhoş, Jane, Hegaki, Ubıh… Çerkesya topraklarındaki (yaklaşık 53 bin lişi) Çerkesler, askeri sömürge yönetimince en kolay kontrol edilebilecek şekilde görünürlüğü olan Kuban bataklıklarına ve düzlüklerine yerleştirildiler. Savaşın bitiminden otuz kırk yıl sonrasına kadar da Türkiye’ye göçlerin sürmesi; dayanılmaz yaşam koşulları (zaten yetersiz arazi tahsislerinin sürekli olarak azaltılması, serbest hareket imkanından yoksunluk, bir kişinin eyleminden tüm köyün sorumlu tutulduğu dairesel bir kefalet sistemi) nedeniyle meydana gelmiştir ve bunlar normal göç değil sürgünün devamı niteliğindedir. Anayurttan ayrıldıktan sonra geri dönüş mümkün değildi, Çarlığın politikaları ve kanunları bunun önünde güçlü bir engeldi; adeta imkansızdı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu