Bezroko Yılmaz

27 Mayıs Ayaklanmasında Kafkasyalılar-II

yilmaz-donmez
BEZROKO YILMAZ DÖNMEZ yilmazdonmezxxx@yahoo.com

Basının o dönem en etkili isimlerindendi (Hakkı) Metin Toker. Kafkasya’nın Kuban Vilayetinden gelen Gebeko sülâlesindendi. Kökü soylu bir Abhaz sülâlesine dayanıyordu. Dedeleri Tokat’ın Gebokaya (Yeni adı Alpudere) köyünün kurucularıydı. Babası Gebokazâde Ekrem Bey, annesi Rumeli Beylerbeyi Siyavuş Paşanın torunlarından Girit’li Hüsniye Hanımdı. Baba tarafından akrabaları Osmanlı sarayına kadar uzanıyordu. Önceleri Demokrat Parti (DP) yanlısı Zafer Gazetesinde çalıştığından muhalefeti eleştiren bir çizgi takip etti.  Mayıs 1954’te imtiyaz sahibi olduğu AKİS Dergisinin ilk sayısını çıkardı. Operasyonel dergisi ilk birkaç sayıdan sonra evliliğin de tesiriyle oklarını iktidara yöneltmeye başladı. Kışkırtıcı yazılarıyla subayların zihnini müdahaleye hazırladı. Bir darbeci yıllar sonra, ‘Bize ihtilâli AKİS Dergisi yaptırdı. AKİS’i okuya okuya darbeyi yaptık biz.’ itirafında bulunarak Toker’in hakkını teslim edecekti.

Toker 8 Şubat 1955 günü İnönü’nün kızı Özden ile evlenerek ‘Milli Damat’ lâkabını kazandı. Daha evliliğinin ikinci ay’ında DP’li bir Bakana hakaret ettiği gerekçesiyle 9 ay 10 gün hapse mahkûm oldu. 30 Kasım 1959’da cezaevinden çıkınca muhalefetini keskinleştirdi. 8 Aralık 1959 tarihli yazısı ile doğrudan hedef gösterdiği Menderes’e âdeta savaş açtı.

resim1Damatlıktan ziyade İnönü’nün gözü kulağı gibi hareket etti. Yeri geldi kayınpederinin gayriresmi temaslarını yürütüp mesajlarını taşıdı, yeri geldi 27 Mayıs sonrası yanına eşini alıp yemek bahanesiyle darbeci subayların nabzını yokladı. Kayınpederi güya Menderes’in idamını engellemek için MBK’ya mektup yazarken o dergisine üzerine çarpı işareti çekilmiş Menderes fotoğrafı (Sayı 301) koydu. 8 sayı sonra da sehpalısını koyarak darbenin noktalanacağı sonu işaret etti. Yazıp çizdikleriyle Menderes’in idamında dolaylı şekilde rol oynayan Toker, mutad olduğu üzere kimseye Abhaz kökeninden bahsetmedi.

*

Basın camiasından ikinci önemli isim meşhur Kılıç Ali’nin oğlu Altemur Kılıç’tır. Ankara doğumluydu Kılıç. Elden ayaktan düşüp ölümün soğuk nefesini hissettiği
9 Mart 2012 tarihli yazısında babasının atasının Abhaz olduğunu açıkladı. Baba tarafından Abhaz olmakla birlikte kendisini daima Türk milliyetçisi olarak tanımladı. Bunu Kılıç Ali ve tam kan Abhaz olan Mustafa Kemal’in yaveri amcası Muzaffer Kılıç’ın aşıladığını belirtmekteydi.

Altemur Kılıç deyim yerindeyse tam bir altın çocuktu. Robert Kolej ve New York New School for Social Research Okulunda okudu. Döndüğünde bütün kapılar ardı ardına açıldı. Pragmatik bir kişiliğe sahip olduğundan partilere körü körüne bağlı değildi. DP kadar CHP’ye de yakındı, partinin ağır toplarından Bülent Ecevit’in yakın arkadaşıydı. Robert Kolejli Ecevit sonradan hayat arkadaşı olacak Rahşan Aral’ı ilk kez onun yanında görmüştü. Rahşan Hanım o dönem Amerikan Haberler Merkezi (USİS)’nde çalışıyordu.

Altın çocuk Washington ve Bonn Büyükelçiliklerinde basın müşavirliği (?) yaptı.1955 yılbaşısını CİA elemanı Ruzi Nazar’ın Arlington’daki evinde bir başka Çerkes kökenli subay ile ünlü Türk milliyetçisi Alparslan Türkeş ile birlikte geçirdi. Döndükten sonra Basın Yayının başına geçirilerek Menderes’in en yakınındaki ekibe dahil edildi. Aynı hayat görüşünü paylaşmadığı Başbakanın mahremiyetine nüfuz imkânını elde etti.
27 Mayıs’a saatler kala onunla birlikte Eskişehir’deydi.

Sonradan temsil ettiği misyon itibariyle Menderes’le uyum sağlaması imkânsızdı. Zâten 27 Mayıs’ın sert esen fırtınasını hafif sıyrıklarla atlattı. Herkesin rüyalarını süsleyen konumlara nasıl geldiği, basamakları nasıl dörder beşer çıktığı soru işaretiydi. Amcası veya babasının sıçramasındaki katkısı bir yere kadar anlaşılabilirdi, peki ya gerisi? Bildikleri yazdıklarından ağırdır Kılıç’ın.

Bürokrasi hayatında ve gazetecilik kariyerinde hep Türklüğünü ön plâna çıkardı Kılıç. Tâ ki ölümüne 4 kala üstteki yazıyı yazana kadar… Birçok meslektaşının yaptığı gibi!

***

resim2Soyu Malatya’daki Balyan Aşiretinin ileri gelenlerinden Hacı Mehmet Nuri Paşa ile Zonguldak’ın Kozlu bölgesinde yaşayan Karadenizli Kalaycıoğullarına dayanan Kurtul Altuğ, 1935 yılında İzmir’de dünyaya geldi. Büyükannesi tarafından Çerkes asıllıydı. Sonradan araştırdığı sülâlesi hakkında hatıratına detaylı bilgi koymamıştı. Kendisini Çerkes olarak değil, Cumhuriyet çocuğu ve Kemalist olarak tanımladı hep. Gazeteciliğe Türk Haberler Ajansında başladı. 1958 yaz aylarında Metin Toker’in sahibi olduğu AKİS Dergisiyle devam etti. Kendi deyimiyle, ‘Küçücük bir AKİS Dergisiyle ortalığı ayağa kaldırıp ülkeyi 27 Mayıs’a götürecek.’  yayınlara imza attı. Tahkikat Encümeni kararıyla gözaltına alındıktan bir ay sonra 27 Mayıs patladı. Hapisten çıkışı müteakip AKİS’e geri döndü. Soydaşı Toker ile uzun bir çalışma dönemi geçiren Altuğ, tercihini demokrasi yerine cumhuriyetten yana kullandı.

***

Altemur Kılıç’ın yazısından anlıyoruz ki anneannesi Gürcü olan gazeteci Hasan Cemal’in dedesi Cemal Paşa da Çerkeslerin Kabardey boyundandı. Kılıç’ın eleştiri gayesiyle anlattığına göre bir toplantıda kendisini ‘Asimile Çerkes’ olarak tanımlamıştı. 27 Mayıs gerçekleşirken 16 yaşında genç bir delikanlıydı. 27 Mayıs içinde aktif görev alamasa da 14’leri tasfiye eden kanatla ilerleyen yıllarda yolları kesişti. İş işten geçtikten sonra, diğer gazeteciler gibi 27 Mayıs’ı millet iradesini hiçe sayan bir darbe olarak nitelendirdi.

27 Mayıs’la bir şekilde ve değişik yoğunlukta yolları kesişen Kafkas kökenli basın mensuplarının öne çıkanları müktesebatımız çerçevesinde yazdıklarımızdan ibaret. Şimdi günah keçisi yaptıkları subaylara mercek tutacak, ilk sırayı en büyük kaybı yaşayan Albay Talat Aydemir’e vereceğiz.

***

resim31914 yılında Bilecik’in Söğüt ilçesinde doğan Talat Aydemir, 1939’da rütbe alarak Ordu saflarına katıldı. St.Benoit Lisesinde bir yıl süre ile Fransızca kursuna katıldı. NATO’nun Fransa’daki SHAPE karargahında (SHAPE-Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Karargâhı) ve Almanya’da kurs gördü. Cuntalara girdi. Kore’de 3. Şb. Md.lüğü yaptı. Kore dönüşü Harp Okulu Kumandanlığına atandı. 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963’te olmak üzere iki kez darbe girişiminde bulundu, başarılı olamayınca 5 Temmuz 1963’te asılarak idam edildi.

Şahsî hatıratında ve 27 Mayıs külliyatında yer almamakla birlikte Aydemir, Kafkas asıllı bir subaydı. Yazısız kaynaklarda Abaza olduğu söyleniyordu. İdealistti, ihtilâlci fikirlere sahipti. Harp Akademisinde okuduğu 1954’lerde bu fikirleri olgunlaşınca aynı fikri paylaşan subayları aramaya koyuldu. Kendisindeki heyecanı sezen farklı çevrelerle irtibatlı bazı subaylardan destek gördü. Darbe yapmak için ilk cuntalardan birini kurup liderliğini yaptı. Alparslan Türkeş’in cuntaya alınmasında referans oldu. 1957 yılı ilkbaharında o zamana dek ayrı faaliyette bulunan cuntalar birleşti ve bir hükümet darbesiyle idareyi ele almaya karar verdi. Kararın alındığı yer Üsküdar’daki Mahmut Şevket Paşa Konağıydı. ‘31 Mart’ adıyla bilinen olayda Hareket Ordusunu sevk edip İmparatorluğa son darbeyi indiren Mahmut Şevket Paşa da Çeçen asıllıydı. Tarihin Kafkasyalılara yüklediği tesadüflerden olsa gerek, Çeçen Paşayı 5 mermiyle ortadan kaldıranlar da Çerkesti.
‘9 Subay olayı’ adı verilen darbe girişimi deşifre olup cuntalar dağılınca Aydemir’in etkinliği zayıfladı. 27 Mayıs gerçekleştiğinde erken terfi almak için gittiği Kore’de bulunuyordu.

Kore dönüşünü müteakip kadrosu Tümgeneral olan Harp Okulu Kumandanlığına getirildi. Onu bu makama getiren MBK içindeki Kafkasyalılar değildi, cuntaya girmesine referans olduğu Türk Milliyetçisi Türkeş’ti.

Aydemir idealistti, gözü karaydı fakat asla bir profesyonel değildi. Bazı arkadaşlarının (Türkeş, Suphi Karaman, Ahmet Yıldız, Mucip Ataklı vs.) Amerika’da gördüğü ihtisas eğitimlerini almamış, darbeciliğin püf noktalarını öğrenmemişti. Tam bir görev adamı profili çizdiğinden liderlik için gereken nitelikleri taşımıyordu. Herkesin gözü önünde, güvenilirliği şüpheli isimlerle bir darbe kotarmak akıl kârı değildi. Düz karakteri, öngörülebilir davranışları ve sınırlı kapasitesi onu kullanacakların eline koz veriyordu.

Mensubu olduğu Silahlı Kuvvetler Birliğinin (SKB) Ordudaki gücüne ve Harp Okulunun heyecanına güvenen Aydemir’e kimi güçlü çevrelerin destek vaat ettiği ileri sürülüyordu. Bu desteğe güvenerek Milli Birlik Komitesindeki Kafkas kökenli subayların da yardımıyla Ordu bünyesindeki Çerkes varlığını harekete geçirebileceği iddia edilebilirdi. Hatta o dönem girişimine ‘Çerkes İhtilâli’ denildiği de bir argüman olarak ileri sürülebilirdi. Fakat Aydemir’in iki girişiminin de arkasında milliyetçi hisler yatmıyordu. Hatıratından da anlaşılacağı üzere adımlarına yön veren sebepler tamamen politik hesaplara dayanıyordu. Son dakikaya kadar birlikte hareket ettiği SKB ile birlikte kimsenin karşısına çıkmaya cesaret edemediği kurnaz/sinsi İnönü’yü pruvaya almış, Harp Okulunda kafa tutma cesareti göstermişti. Akla dayanmayan ve siyasî dengeleri okuyamayan cesaretine büyük bir yanılgı hakimdi. Politik kurnazlıklara aşina olmadığı ve gerçekte gücü olmadığı halde rakiplerini küçümsemenin iktidar mücadelelerinde ciddi sonuçları olurdu.

21 Mayıs (1963)’te ikinci kez darbe girişiminden hâkim huzuruna çıkarılan Aydemir ile
6 arkadaşına idam kararı verildi. Fakat bunlardan sadece Aydemir ve Fethi Gürcan’la ilgili hüküm TBMM kararıyla infaz edildi. Nihat Erim, Metin Toker, Orhan Kabibay, Agasi Şen ve diğer etkili Kafkasyalılar idamı engelleyememişlerdi. Çünkü emir büyük yerdendi. Talât Aydemir ve Fethi Gürcan’ın infazlarında son karar İnönü’ye aitti. Abhaz Metin Toker, infaz için ABD’den dönmesi beklenen Paşaya dönemin Genelkurmay Başkanının,‘Asalım mı, asmayalım mı?’ diye sorduğunu ve ‘Asın tabii.’ cevabını aldığını yıllar sonra açıklamıştı.[1] Siyasetin garip bir cilvesi daha kendini göstermişti. Kararı tebliğ eden de Kafkas asıllıydı, asılmak için sehpaya götürülenler de.

***

Yer vereceğimiz ikinci subay, gölgelerde kalmış, tanınmayan, belki birçoklarının ilk kez duyacağı bir isim. Bu gizemli isim Harp Akademisinde devre birincisi olan bir havacı subay. Türkeş ile birlikte CİA casusu Ruzi Nazar’ın Arlington’daki evinde kutlama yapan dönemin Askeri Ataşesi Agasi Şen’den bahsediyoruz. Ataşe iken 27 Mayısçı subaylarla ilişkide olan Şen, Alparslan Türkeş’le de tanışıyordu. Türkeş aynı tarihlerde Washington’daki Temsil Heyetinde görevliydi. İlki 1962-64 ikincisi 1966-71 yıllarında olmak üzere iki kez MAH/MİT Başkanlığı yapacak olan (Mehmet) Fuat Doğu ile de  burada tanıştı. Doğu o günleri CİA bünyesinde eğitim almakla geçiriyordu. Ruzi Nazar her üçünün de ortak noktasıydı.

resim4Darbe gün ve saatini Menderes’in bulunduğu Eskişehir’e aktaran, Başbakanı tutuklatacak irtibatları kuran kişiydi Şen. Eskişehir’de Keşif Tabur Kumandanı iken Menderes’i Ankara’ya getirmekle görevlendirilmişti. Müteakiben MBK’nın ilk toplantılarına katıldı. Toplantılardaki başıboşluğu ve sert havayı görünce ‘Ben burada durmuyorum.’ deyip Gürsel’in Başyaverliği koltuğuna oturdu. Karacı bir Orgeneralin Şen gibi havacı bir subayı başyaver yapması elbette o dönemin dengeleri açısından dikkat çekiydi. Bu tercihte Türkeş’in ne kadar etkisinin olduğu halen bilinmiyor.

27 Mayıs’ın görüntüdeki lideri Org. Gürsel’in başyaverliğini yapan Şen, 1961 Haziran’ında Gürsel’e etki ederek Hv.K.K.İrfan Tansel’in Washington’a atanmasını sağladı.Tayindeki maksat tasfiye idi. Üyesinin Ankara’dan uzaklaştırılmasına sessiz kalmayan SKB’nin uçaklarını Çankaya Köşkü üstünde uçurması üzerine kendisi ve çevresindekiler için zor günler başladı. Verilen muhtıra karşısında geri adım atmak zorunda kalan Gürsel’in telkiniyle emekliye sevkini istedi.

Yayımlanmış hatıraları bulunmayan Şen, ilginç denebilecek bağlantılara sahipti. Bu bağlantılar sayesinde 1965’te Türk Hava Yolları (THY) Genel Müdürlüğüne getirildi.
3 sene sonra da şirkete zararlı faaliyette bulunduğu gerekçesiyle işine son verildi.
General Muhsin Batur’un genel sekreteri olan Albay Mustafa Kemal Tunusluoğlu ile birlikte Bursa Hava Yollarını kurdu. 1970-1971 arasında Beşiktaş Kulübünün Başkanlığı yaptı fakat seçilmesi olağan seyri takip etmedi. Başkanlık için adaylığını ve listesini sunduğunda hiçbir rakip karşısına çıkma cesaretini gösteremedi. İlkinde çoğunluk sağlanamadığından seçim ertesi haftaya sarktı. İkincisinde yeterli oyu alarak koltuğuna oturdu. Çerkes kökenli Süleyman Seba bu kongrede ilk kez yönetim kuruluna seçildi.

Kafkasyalıların müzmin hastalığı Agasi Şen’in şahsında da nüksetmiş, kendinden olanı yeme huyu belirmişti. Talat Aydemir onu mason olmakla, CHP Ordu Milletvekili Ferda Güley de büyük sermayenin adamı olmakla itham ediyordu. Güley’e göre o MC Donnell Douglas firmasının perde arkasındaki Türkiye özel temsilcisiydi. Genel Müdürlüğü sırasında bu firmanın uçaklarını tercih ediyordu.

Bir sonraki yazıda geri kalan isimleri tanımaya, 27 Mayıs’ın gerçek yüzünü anlatmaya çalışacağız.

______________________________

[1]Bedri Baykam, 27 Mayıs İlk Aşkımızdı, Ümit Yayıncılık, Mart 1994, s. 291

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu