Erol Karayel

ACİL BİR İHTİYAÇ: ÇERKES SOYKIRIMINI ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ

                 EROL KARAYEL

21 Mayıs 1864 Rus işgaline karşı direnişin sona erdiği tarihtir.

157 yıl önce yeryüzüne dağıtılan halklarımız hala toparlanabilmiş ve geleceklerini teminat altına alabilmiş değil. Bugün içinde bulundukları olumsuz durumdan kendi güç ve imkânlarıyla çıkabilmeleri de pek mümkün görünmüyor. Sorunlarını mutlaka uluslararası kamuoyuna mal etmeleri, kendilerine güçlü müttefikler bulmaları ve onların destekleri ile yol almaları gerekiyor. Bunun için de elbette ki çok emek sarf edilmesi lazım geliyor.

İçinde yoğun yaşadığımız toplumlarda, varlığımızı koruma ve demokratik bağlamda hak kazanma mücadelelerimizi sürdürmenin yanı sıra; soykırım ve sürgünü dünya kamuoyunda bilinir hale getirmek, bunun üzerinden oluşturulacak baskı ile mücrim Rus devletinin mirasçılarına suçunu kabul ettirip, doğurduğu olumsuz sonuçları gidermeye yönelik adımlar atmaya zorlamak takip edeceğimiz bir diğer yoldur.

Peki bu yol bizi nereye götürür?

Nereye götürebileceğinin örnekleri son yıllarda ortaya çıkmaya başladı.

  • Almanya Yahudi soykırımından sonra 20. yy başında Namibya’da işlediği soykırım suçunu da kabul ederek özür diledi. Önümüzdeki günlerde Almanya Cumhurbaşkanı Namibya Parlamentosu’nda bir konuşma yaparak özürlerini ülke halkına resmen iletecek. Ayrıca Namibya’ya alt yapı desteği sunup, tazminat da ödeyecek.
  • Fransa’da Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Mayıs ayı içinde Ruanda’ya gerçekleştirdiği resmi ziyaret vesilesiyle “20. yüzyılın son soykırımı” olarak anılan Ruanda soykırımında Fransa’nın da sorumluluğu olduğunu kabul etti.
  • Öte yandan Kanada Başbakanı Justin Trudeau, Kanada Federal Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada, İkinci Dünya Savaşı sırasında İtalyan asıllı Kanadalıların tutuklanması ve toplama kamplarına gönderilmesi nedeniyle özür diledi.
  • Yine geçtiğimiz Hafta ABD Devlet Başkanı Biden, 300’den fazla siyah ABD’linin beyazlar tarafından katledilmesinin 100. Yıldönümünde Tulsa’da düzenlenen törene katıldı. Tulsa’yı ziyaret eden ilk ABD başkanı oldu ve Amerikalıları ülkenin geçmişindeki ırkçılıkla yüzleşmeye çağırdı.

Bu yüzleşmelerin arkasının geleceğinden şüphemiz yok.

Benzer haksızlıklara uğrayan pek çok toplumun temsilcileri uğradıkları zulmü kabul ettirmek ve olumsuz sonuçlarının giderilmesini sağlamak için suçlu devlete veya hukuki mirasçılarına mümkün her alanda baskı yaparak onarıcı adımlar atmaya zorluyorlar.

***

Peki Çerkesler ne yapıyor?

Çerkesler bu yolun ağzına yeni gelebildi.

Çünkü toplumumuz, uğradığı belanın ne olduğunu Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ancak idrak edebildi.

Toplumsal hafızasında ve tarihi metinlerde kayıtlı 21 Mayıs 1864 tarihinin önbelleğe çıkartılarak toplumsal varoluş mücadelesinin kutup yıldızı haline getirilmesinin mazisi maksimum 30 senedir.

Türkiye’de Üsküdar sahilde, Kefken’de küçük gruplarla başlayan anma programları artık toplumsal bilince yerleşti ve kitleselleşti.

Bu dönemde bilginin bilince dönüşmesi en az 15 sene aldı. 90’lı yılların ikinci yarısında Kefken’de mezarlık ziyaret edip, denize çiçekler atıldıktan sonra gençlerin dans ederek delice eğlendiklerinin bizzat şahidiyim.

2000’li yılların ilk on yılını kapsayan dönemde yapılan anma programlarında Rusya’nın adı anılmamaya özen gösteriliyor; zulüm, öznesi olmayan soyut söylemlerle geçiştirilmeye çalışılıyordu nitekim.

Bütün bunlar aşıldı ve artık bilinç oturdu.

Bu çok önemli ve olumlu bir gelişmedir.

Tabii ki, bilgi ve bilinçle birlikte söylemlerimiz de gelişti.

Önceleri göç olarak tanımladığımız musibet, sonraları feci göçe; feci göçten sürgüne ve bugün de soykırıma evrildi.

Evet, ne acıdır ki aradan geçen 150 yılın sonrasında  başımıza gelen fecaati ancak doğru şekilde ifade edebilir hale geldik.

Ama çok şükür ki bugün gelinen noktada Çerkes toplumunun büyük bir kesimi artık tarihte ne yaşadığının farkında ve bilincinde.

***

Bu arada son 3-5 yıldır yeni bir aşamaya geçtik.

Kendimiz farkına vardıktan sonra, içinde yaşadığımız toplumlar da Çerkeslerin acısını öğrenmeye ve mayıs ayı geldiğinde destek mesajları yayınlamaya başladılar.

Son yıllarda Kafkasyalılar dışındaki Türkiye kamuoyu da yas günümüzde anma mesajları ile toplumumuza destek veriyor. Cumhurbaşkanlığı makamından tüm siyasi parti liderlerine; siyasetçilerden belediye başkanlarına ve sivil toplum yapılanmalarına kadar çok geniş bir kesim artık 21 Mayıs’ın manasını biliyor ve acımızı paylaşan mesajları açıkça yayınlıyorlar.

Tabii ki Rusya da bu gelişmeleri çok yakından takip ediyor ve ciddi ciddi endişeleniyor. Zira bu çalışmaların sonunda üzerine binecek yükün ve yükümlülüklerin farkında. Şimdiye kadar görmezden geliyordu ama artık açıktan tepki vermeye başladı. Çerkes sorununa duyarlılık gösteren Türkiye’yi bu yüzden açık açık tehdit ediyor.

Alınan yol değerlidir ancak daha da ilerlemek gerekiyor.

Çünkü varılacak nihai nokta burası değil.

İçinde yaşadığımız topluma kendimizi anlatabilmek bu sürecin “ikinci aşaması” idi ki bunu da bir nebze başardık.

Şimdi “üçüncü aşamaya” geçmemiz gerekiyor.

***

“Üçüncü aşama” Çerkes sorununun uluslararasılaştırılmasıdır.

Bunun için öncelikle Çerkes Soykırımını konu alan bir araştırma merkezinin, bir enstitünün oluşturulması gerekiyor. Tarihçilerin, uluslararası hukuk uzmanlarının, sosyologların birlikte çalışmaları ve üretimlerini 3-4 dile çevirerek dünyadaki üniversitelerin ilgili birimlerine, araştırma merkezlerine, konunun uzman ve otoritelerine, sivil toplum kuruluşlarına arz etmeleri gerekiyor. Böylece 21 Mayıs 1864 sembol tarihi ile somutlaştırdığımız toplumsal acımız ve çözüm bekleyen problemlerimiz tüm dünyaca bilinir hale gelecek.

Bu alanda bugüne kadar  yaptığımız pek bir şey yok maalesef.

Geçtiğimiz günlerde New York’ta faaliyet gösteren “Soykırım Araştırmacıları Derneği”nin yılda üç sayı olarak çıkarttığı araştırma dergisinin 14 yıllık külliyatını elden geçirdiğimde durumun vehametini bir kez daha gördüm. İçinde, dünyanın her yerinde işlenen soykırımlarla alakalı makaleler, araştırmalar yer almasına rağmen bir adet dahi Çerkes Soykırımı’nı anlatan çalışma bulamadım. Bu gösterge bile tek başına hangi noktada bulunduğumuzun açık delilidir.

Bu sebeple, Çerkes Soykırımını Araştırma Enstitüsü’nün acilen açılması, ardından tüm bölge arşivlerinin taranarak soykırım belgelerinin bu merkezde toplanması gerekiyor. Bu arada dünyadaki, soykırıma duyarlı kuruluşlarla irtibat geliştirilip, veri aktarımı yapılarak, meselemizin bu kesimlerce de bilinir hale getirilmesinin ne kadar önemli olduğunu söylemeye gerek bile yok sanırım.

***

Velhasıl yapılacak çok iş var dostlar.

Artık küçük değil, büyük projeler düşünmeliyiz; mahalli değil uluslararası faaliyetler geliştirmeliyiz.

Bu bağlamda atılacak ilk adımın da Çerkes Soykırımını Araştırma Enstitüsü’nün kısa sürede hayata geçirilmesi ve önümüzdeki on sene içinde bu alanda en az bir düzine uzman yetiştirilerek uluslararası alanda güçlü bir temsilin oluşturulmasını ümit ediyor ve diliyoruz.

2 Yorum

  1. Yerinde bir tespit. En kısa zamanda hayata geçirilmeli.
    Dünyada soykırıma , Zulme uğrayanlar kalmayana kadar mücadeleye devam edilmeli.
    Destekliyorum.
    Saygılarımla,

  2. Gerçeklerin ifade edildiği ve acil bir ihtiyacın öne çıkarıldığı makale ye tek bir destek ifadesinden başka yorum ve destek gelmemiş olması çok acı. Maalesef ben de yazıyı geç fark ettim. Söz konusu araştırma enstitüsünün kurulması için, izlenecek yol, yasal koşullar ve imkanların da araştırılarak bir an evvel işe başlanması lazım. Bu konu da Sayın Karayel’in araştırmalara devam edeceğini düşünüyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu