Erol Karayel

APSUARA VE KİABZE NEDİR, NE DEĞİLDİR?

EROL KARAYEL

Gördüklerimizden ve okuduklarımızdan biliyoruz ki, Kuzey Kafkasya halklarında sözün yeri hep önemli olmuştur.

Halklarımız, inanç ve mitlerini nazım formatında destanlaştırarak;

Tarihi olayları da, şarkılarına, ağıtlarına konu ederek belleklerine kazımışlar.

Bu iki alandaki üretimler Kafkasya halklarının bir nevi hafıza kartı olmuş.

Benzer şekilde, sistematize ettikleri birlikte yaşama kurallarını (Abazaca: Akiâbz; Adıge dilinde: Khâbze) özenle uygularken, bir taraftan da akılda kolay kalan özlü sözlerle toplumsal düsturlar haline getirerek aktarım ve yayılımını kolaylaştırmışlar.

***

Ancak, anavatanda yüzyıllar süren savaşlar, uğranan soykırım ve ardından gelen sürgünler, bu değerleri üreten Adige, Abhaz, Ubıh coğrafyasını ve nüfuslarını tarumar etti. Yüzyıllar içinde oluşan bu zenginlik, toplu yaşamın dağıtılması sonucu iki ve üçüncü nesillerde erime sürecine girdi. Bereket ki -çok geç de olsa-, atasözleri, şarkılar, ağıtlar, tarih anlatıları ile destanlarımız geçtiğimiz yüzyıl başından itibaren kayıt altına alınmaya başlanarak kısmen kurtarılabildi.

Derlenen şarkı, ağıt ve mitlerin konunun uzmanlarınca esaslı bir şekilde etüt edilmesi ile geçmişe dair pek çok yeni bilginin dağarcığımıza eklenmesi pekalâ halâ mümkündür.

***

Hemen belirtmeliyim ki, Abaza ve Adige halkları, kültürleri birbirine çok benzeyen halklar. Bazı nüanslar dışında aşağı yukarı aynı toplumsal ve kültürel düzen ile motiflere sahipler.

Ben bu çalışmamı, -birtakım spekülasyonlara fırsat vermemek için- mensubiyetime uygun olarak Abaza literatürü üzerinden yürütmeye çalışacağım. Ancak, zaman zaman Adige literatüründen de aktarımlar yapacağım. Abazalar için kuracağımız cümlelerin Adige toplumları için de hemen hemen aynen geçerli olduğunu bu vesile ile belirtmek isterim.

Yukarıda, halklarımızın şarkı, ağıt ve mitlerinden başka, toplumsal yaşamı sistematize eden kurallarının da olduğunu söyledik. Halklarımız, insanların doğumundan ölümüne kadar canlı ve cansız çevreyle nasıl ilişki kuracağına dair ölçü ve ritüelleri belirlemiş, had aşımında verilecek cezaları tanımlamış ve tüm bunları da “Kiâbze” olarak isimlendirmiştir.

“Kiâbze”, -umumi olarak- bir otorite veya merkezin ihdas edip topluma dayattığı mekanik kalıpları değil, hayatın içinde yeşermiş organik normları ifade eder. Bu normların her biri özlü sözlerle kodlanmıştır. Sözlü olması, bu kuralların gerektiğinde güncellenmesini kolaylaştırmış, yapıyı toplumsal hayatın gerektirdiği değişim ve dönüşümlere açık tutmuştur. Bugün, içeriğini uygun görmediğimiz bazı özlü sözler muhtemeldir ki geçerliliğini yitirmiş normlardan günümüze kalanlardır.

Kiâbze geniş ve önemli bir konu. Ancak biz bu çalışmamızda sadece “Kiâbze nedir, ne değildir?” sorusuna aydınlatıcı kısa bir cevap vermeye çalışacağız. Amacımız, asıl üzerine yoğunlaşmak istediğimiz Apsuara öğretisi ile olan farkını net şekilde ortaya koymak ve aradaki çizgiyi belirginleştirmektir.

 APSUARA (ABAZA İDELERİ)         

Adige ve Abaza halklarının saydığımız üç alandaki (mit, şarkı ve ağıtlar ile kiâbze) üretimleri ciddi bir kültürel zenginliği ifade eder.

Halklarımızın, tarih, sosyoloji, mitoloji, müzikoloji, psikoloji, hukuk, teoloji,… ilimlerinin araştırma alanına giren bu zenginliğinin yanı sıra; nesillerini kodladıkları, hayatı ve insanı algılama ve yorumlama yetisi kazandıran “Apsuara (Adige dilinde: Adigağa)” ismini verdikleri bir felsefi öğretileri de vardır.

Evet, kiâbzenin ortaya koyduğu ölçülerle toplumsal düzenlerini kuran Adige ve Abazalar; bu arada varlıklarını anlamlı kıldığını düşündükleri kendi yaşam felsefelerini de oluşturmuşlardır. Felsefenin temel sorusu olan “var oluşun anlamını?” modern manada bir entelektüel cehtle olmasa da irfanlarıyla (anlama, bilme kabiliyeti) irdelemişler ve “ideal insanı inşa edeceğini düşündükleri” bir hayat felsefesi geliştirmişlerdir.

Buna göre “Apsuara, Abaza onurunun manevi temelidir. Yani ahlakın ve dinin misyonlarını birleştirmiş; insanın ahlaksız eylemlerine izin vermeyerek onu mutlak değere yükseltmiştir.”[1]

Abaza ve Adige toplumları bu felsefeyi öylesine içselleştirmişlerdir ki, kendi etnik isimlerinden mülhem bir kavramsallaştırmaya giderek “Apsuara (Abazalık) / Adigağa (Adigelik)” olarak isimlendirmişlerdir. Bu kavramlardaki “Abaza(lık)”  ve “Adige(lik)” terimleriyle etnisitelere değil, “ideal insana” vurgu yapılmaktadır.  Yani, “Abaza” ile “Abazalık” artık ayrı içerikler kazanmışlardır. “Adige” ve “Adigelik” için de aynı durum söz konusudur. –lik yapım eki topluluk ismini soyut yeni bir kavrama çevirmiştir. Bir kişi Abaza ana babadan doğarak Abaza olabilir; ama Apsuara öğretisini içselleştirmemişse Abazalığı yoktur. O sebeple bazıları için Abaza etnisitesinden olmasına rağmen “Onda Abazalık kalmamış” denir. Bilgisayar metaforu üzerinden ifade edecek olursak Abaza olmak bir donanıma sahip olmak gibidir; Apsuara (Abazalık) ise onun yazılımıdır. Yazılım olmadığında o donanımın herhangi bir başka eşyadan farkı kalmayacaktır.

Aynı ayrım “Adige” ve “Adigağa(Adigelik)” terimleri için de geçerlidir dedik. Şu anekdot konuyu muhtemelen daha açıklayıcı olacaktır:

“(Bir Gürcü olan) Simon Janaşya, 1929 bahar ve yazında, Kuzey-Batı Kafkasya’ya bilimsel bir gezi yaparken, Nartan köyünde, Kabardey-Balkarya’nın 72 yaşındaki halk şairi ve eğitimcisi Bekmuray Pacheaim ile tanıştı. Genç bilim adamı, alçak gönüllülüğü ve nezaketiyle (yaşlı) Kabardey’i gerçekten büyüledi. (Kabardey) Onun davranışlarına dikkat etti ve sevinerek şöyle dedi: “O Adige, gerçek bir Adige.”[2]

***

“Abazalar bunun ayrıca pedagojisini de geliştirmişlerdir. Apsuara öğretisini en somut şekilde atalık (yapay akrabalık) müessesi içerisinde gözlemlemek mümkündür. Abazalarda atalık sisteminde soylu ailelerin çocukları doğduktan sonra dağlı kültürü ile eğitilmesi için özgür köylü (anhayü) ailelere verilirdi. Baba çocuğunu ahlaki ve fiziksel eğitim için atalığa verirken, genellikle sorumluluk sahibi, asil olmayan ancak bilgi ve deneyimiyle ünlü  bir kişiyi seçerdi.”[3] “Bazen soylu aileler de alt sınıflardan çocuklara atalık yaparlardı.”[4] Prof. Şalva İnal-İpa bu durumu şu sözlerle değerlendiriyor: “Apsuara ruhuna uygun karmaşık bir eğitim sisteminin, hem prens, hem de köylü çocuklara neredeyse hiç değişmeden verildiği gerçeği son derece açıklayıcıdır. Sistem bunları birleştirmiş. Aksi takdirde, basit bir köylü, bir prensi nasıl eğitebilir ve ona gerekli tüm kavramları nasıl aşılayabilirdi? (Bu eğitim) yüksek ahlaki değerler ve davranış normlarının hâkim olduğu köylü ortamındaki atalık tarafından verilirdi.” [5]

“Bir çocuğun, köylü ve ahlaki açıdan saf bir ortamda sosyalleşme süreci, aşağıdaki sosyal nitelikleri aşılamayı amaçlayan en önemli popüler tutum veya normlar temelinde gerçekleştirildi: 1. Dürüstlük. 2. Samimiyet. 3. Yiğitlik, Cesaret. 4. Görgü kuralları bilgisi (ve özellikle gençlerden yaşlılara ilişkin görgü kuralları). 5. Her şeyde ölçülü olmak (yemek, konuşma, duygular, vb.). 6. Çevreye karşı nazik bir tutum. 7. Merhamet. 8. Geleneksel kurumların bilgisi ve gözetimi (karşılıklı yardım, misafirperverlik, yaşlılara saygı, kan davası, kaçınma geleneği). 9. İşe karşı olumlu tutum.”[6]

Çocukları, önemli bir istikrar faktörü olan atalizm geleneğine göre yetiştirmek, Abhaz toplumundaki sınıf çelişkilerini yumuşattı. K. D. Maçavaryan, bu durumu göz önünde bulundurarak, ” Gurya, İmeretya ve Gürcistan’da var olan üst ve alt sınıflar arasında düşmanlık ve yabancılaşmanın Abhazya’da olmadığını” belirtmiştir.[7]

Prof. Şalva İnal-İpa, “apsuara” kavramının yalnızca Abhaz halkının günlük yaşamının özelliklerini ve geleneksel kültürünü değil; aynı zamanda insan davranışının en önemli ahlaki ve psikolojik kategorileri ile normlarının bütününü de ifade ettiğini yazarak onları şöyle sıralar: vicdan (alamıs ), onur ve saygı (apatu), insanlık (auayura), cesaret, kahramanlık, yiğitlik (ahatsara), asalet ve şövalyelik (aamustaşuara), konukseverlik (asasdkulara), konukseverlik ritüelinin minumum ve ana unsuru olan ekmek-tuz (açeychika), yaşlılara saygı (aykhabı ikhatzgılara), zayıfları koruma, ego kontrolü ve alçakgönüllülük, vb. “ [8]

Hayatı anlamlı kılan ve ideal insanın yapı taşları olarak geliştirilen bu prensipler, emeğin istismarı ve çevrenin katliyle taş yığınlarından oluşan bir “uygarlık” değil; doğayla barışık, insan eksenli bir “medeniyet anlayışını” ifade eder.

***

Farkındayız, buraya kadar söylediklerimiz bazı iddia ve hükümler barındırıyor. Onları sonraki yazılarımızda başlıklar halinde aça aça ilerleyeceğiz. Bu makalenin amacı ele almayı düşündüğümüz temel değerlerin neyi temsil ettiğini ortaya koymak ve aralarındaki ilişki ve sınırları berraklaştırmaktır.

Özellikle de birbiri içine geçmiş olan ve ayırdı pek yapılamaz hale gelen Kiâbze (Khabze) ve Apsuara (Adigağa) arasındaki farkı netleştirmeyi amaçladık. Değerlerimiz arasındaki sınırları belirledikten sonra, araştırmamızı Apsuara konusu üzerine yoğunlaştıracağız. Araştırıp öğrendiklerimizi de kaynaklarıyla birlikte okurlarımızla paylaşacağız tabii ki.

  “KİÂBZE” İLE “APSUARA” ARASINDAKİ FARK NE?

Bizim belirlediğimiz farklardan bazıları şöyle:

– “Kiâbze”, görgü ve hukuk kurallarını ifade ediyor olup, özü itibariyle davranış kalıpları ortaya koyar“Apsuara” denince “ideal insanı” inşa etme iddiasındaki öğretinin zihinsel kodları anlaşılır.

– Diğer bir ifade şekliyle “Apsuara” düşünseldir; “Kiâbze” ise bu düşüncelerin eyleme dönüşmüş halidir.

– “Kiâbze” belli bir bölgenin insanlarına mahsus olup yerel niteliktedir; “Apsuara”nın içeriği ise tüm insanlara hitap edebilir mahiyette olup üniversaldır.

– “Kiâbze” esas itibariyle sosyoloji ve hukukun konusu iken; “Apsuara” doğrudan felsefenin konusudur.

– Dijital dünyanın argümanlarıyla benzetmede bulunursak, “Kiâbze” bir program/uygulama gibi çalışır; “Apsuara” ise uygulamayı anlamlı kodlara çeviren arka plandaki “işletim sistemidir.”

***

Belirttiğimiz gibi Kiâbze hayatın içinde görünür ritüellerden oluşur, somuttur. Adige ve Abaza kimliği taşıyan herkes kiâbzenin değişik alanlardaki uygulamalarına az veya çok muhatap olmuştur. Dolayısıyla mahiyeti bilinir. Problem, Apsuara’nın kiâbzeyle aynı sanılması, kiâbzenin içinde gibi değerlendirilmesidir.

Halbuki kiâbze somut davranış bilgisidir hayatın içinde görünür haldedir; Apsuara ise zihinsel ve soyuttur, baş gözüyle görünür bir şey değildir.

Kiâbze Apsuara’nın üretimidir. Yani Apsuara, yakıtı zihinsel faaliyetler olan bir jeneratör gibi çalışır ve bir nevi akım üretir; kiâbze ise bu akımın kullanımıyla ortaya çıkarılmış üretimler gibidir (ritüeller).

***

Bazıları, geçmişin küllerinde kalmış bu girift konuyu mercek altına alarak ne yapmaya çalıştığımızı merak edebilir.

Apsuara irdelenir, yazıya dökülür ve bir “kanon” haline getirilirse, kent yaşamının köklerinden kolaylıkla kopardığı yeni nesillere tutunacakları, sahip çıkacakları bir idea verilmiş olur, bunun etrafında yapılacak her türlü üretimle kimlik bilinci inşa edilebilir diye düşünüyoruz.

Gittikçe enkaza dönüşen şu viranenin elimizde kalan malzemelerinden kendimizin projelendirdiği yeni bir sığınak inşa edebilir miyiz acaba diyoruz.

İnanıyorum ki insanlarımızı böyle bir çatının altında toplayabiliriz. Çünkü Apsuara (Adigağa) bu cevheri içinde taşıyor.

Yapılacak iş, atalar tarafından üretilip arazide bir yere gömülmüş hazinenin, elimizde sadece bir parçası olan planına bakarak yerini bulmaya çalışmak. İnanıyoruz ki bu hazineyi gün ışığına çıkartabilirsek halklarımız dünyadaki yerini biraz daha sağlamlaştıracaktır.

Çalışalım. Sonuçta emek nankör değildir.

___________________________________________________

[1]  Vitali Bganba,  Dünya Felsefesi Tarihindeki Üç Abhaz Felsefeci, Moskova-2021, sayfa:17 (Виталии Бганба, Три Абхазских Философа В Истории Мировой Философии, Москва. 2021. – c. 17)

[2] Ujjuhu T., Simon Janaşia’nın “Çerkes Günlükleri” / Kafkas Aksanı. Aylık sosyo-politik dergi. № 2. Şubat 2010, s. 59’dan nakleden: О. V. Maan, Abhazların Sosyal İlişkilerinde Apsuara (XVIII – XIX. Yüzyılın İlk Yarısı), Sukhum-2012, s:45

[3] Wolker des Kaukasus und ihre freiheitskampfe gegen die Russen Ein Beitrag zur neuesten Geschichte des Orients von Fridrich Bodenschtend (Zweitwr band)-Berlin-1855, s:63 den nakleden О. V. Maan, Abhazların Sosyal İlişkilerinde Apsuara (XVIII – XIX. Yüzyılın İlk Yarısı), Sukhum-2012, s:13

[4] О. V. Maan, Abhazların Sosyal İlişkilerinde Apsuara (XVIII – XIX Yüzyılın İlk Yarısı), Sukhum-2012, s:18

[5] Şalva İnal-İpa, Hayatta kalmak için (Abhaz halkının “Apsuara” kodunun incelenmesi), Gaz. “Kültür ve Yaşam, Yıl: 1997, No. 4’den aktaran: О. V. Maan, Abhazların Sosyal İlişkilerinde Apsuara (XVIII – XIX Yüzyılın İlk Yarısı), Sukhum-2012, s:16

[6] О. V. Maan, Abhazların Sosyal İlişkilerinde Apsuara (Xvııı – Xıx Yüzyılın İlk Yarı), Sukhum-2012, s:16

[7] Maçavaryan, K. D., Suhum Şehri İçin Açıklayıcı Rehber, s. 307’den nakleden О. V. Maan, Abkhazların Sosyal İlişkilerinde Apsuara (XVIII – XIX Yüzyılın İlk Yarısı), Sukhum-2012, s:20

[8] Шакрыл Т.П. Абхазская девушка и ее коса Л Апсны Сухум, 1967.- 15 января, s:180’den nakleden: Rimma Çitasheva, Abhaz Etno-kültürel Sistemi Apsuara, Karaçayevsk-2005, Doktora tezi

3 Yorum

  1. Kalemine Yüreğine Sağlık.Sen bize lazımsın.Başkalarına takılma.Sendeki Asalet Kanında mevcuttur.Selamlat

  2. Toplumumuzun aydınları ve araştırmacıları bu ve bezeri konuları işlemeleri bizlere ve geleceğe ışık olacağı muhakkaktır. Sizlere çok teşekkür eder yeni çalışmalarınızda başarılar dilerim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu