Erol Karayel

NASIL ÖRGÜTLENMELİYİZ? veya FONKSİYONEL ÖRGÜTLENME.

Not:  Kanada’da kurulu bulunan Geri Dönüş Derneği (CRO) ve İstanbul’da faal Çerkes Kadınları Teavün Cemiyeti tarafından 24-27 Haziran 2022 tarihleri arasında İstanbul’da Üsküdar Belediyesi Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen 3. Uluslararası Çerkes Konferansı’nda   yaptığım sunumun tam metnidir.

***  

EROL KARAYEL

Organizasyon Komitesini ve bütün katılımcıları saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer izleyiciler,

Bu programda ele almam istenen konu, “Anavatanda ve Diasporadaki Çerkes Kurumlarının Rolü nedir?“  idi.

Yani kısaca, mevcut kurumsallaşmamızın bir röntgenini çekmem isteniyordu.

Ancak, burada bulunan herkes kurumlarımızın halini de, üstlendiği rolleri de, icraat düzeylerini de gayet iyi biliyor. Onun için ben burada teferruata girerek malumu tekrar ilan etmek suretiyle zamanımızı heba etmek istemiyorum. Bir kaç cümle ile manzarayı resmederek konuyu “nasıl örgütlenmeliyiz” bağlamında ele almanın daha doğru olacağını düşünüyorum.

Maalesef, mevcut kurumlarımızın hiç birinin toplumun geleceğine yön verme güç ve kabiliyeti yoktur.

Derneklerimiz genel nüfusa oranla çok küçük bir kitle tarafından haz veren kültürel aktiviteler ve sosyalleşme mekânı olarak kullanılmaktadır.

Ayrıca, derneklerin çoğunun ekonomisi zayıf olup, esas olarak tüzel varlıklarını ve aktivitelerini sürdürebilme mücadelesi içindedirler.

Hepsi milli kültürünü köylerinde tanımış ve yaşamış jenerasyonların özverili çabalarıyla ayakta durabilmektedir.

Kentte doğup büyüyen yeni jenerasyonun derneklerde bulunma ve geçmişin birikimine sahip çıkma heves ve gayreti yoktur. (Parantez içinde belirteyim ki, bu çok ciddi bir sorun olup, hep birlikte üzerinde düşünmemiz gereken bir konudur.)

Kimlikler, sonraki jenerasyonlara “bilgisayara program yükler gibi yükleyerek” aktarılamıyor. Kimlikler, zamandan, mekandan ve içinde bulunulan çevreden etkilenerek şekilleniyor. Çerkesler de hangi mekan ve çevrelerde yaşıyorlarsa, o mekanların kimlik kalıplarını alıyorlar.

Anavatanda ve diasporalarda kentsel yaşamın dönüştürücü etkisi altında bulunan Çerkes gençleri, şimdi bunlara ek olarak bir de sanal alemin dayattığı değişimin etkisi altındalar. Bu etkiler sonucu, başka kimlikler gittikçe Çerkes kimliğinin önüne geçmekte ve gençlerimiz çok kimlikli bireyler haline gelmektedir.

Jenerasyonlar arasında oluşan bu kopukluğun veya farklılaşmanın sebebi, modern toplumdan post-modern topluma geçerken yükselen yeni değerlerin oluşturduğu etkidir.

Bu güçlü etki, kişileri geleneksel değerlerden kopmaya ve değişime zorlamaktadır ki bu toplumsal geleceğimiz için ciddi bir alârmdır.

Kurumlarımıza bakınca bu etkiyi kırmaya yönelik vizyoner çalışmalar göremiyoruz.

Kurumlarımız sadece lokal hizmeti görmekte, soydaşlarımızın küçük bir kısmını folklorik çerçevede bir araya getirmektedir; hiçbirisi Çerkes toplumundaki olumsuz gidişatı tersine çevirme güç ve iddiası taşımamaktadır.

Gerçek şu ki, icraatlarına bakıldığında kurumlarımız, uçurumun kenarına gelmiş bir ulusun tarih sahnesinde kalabilme mücadelesi verme aşamasına girdiğini pek idrak etmiş gibi görünmüyorlar.

Halbuki bizim halklarımız tarih dışına atılma tehdidi altında var olma veya yok olma mücadelesi vermektedir.

Ana sorunumuz da budur.

Ama bizim derneklerimiz, yaşadığımız ülkelerin, merak, ilgi ve zevke dayalı sivil toplum kuruluşlarını model alarak, “Aydın ve Ege Bölgesi Zeybek Kültür Derneği”ne benzer misyonlar üstlenerek zaman geçirmektedir.

Onun için ben bu sunumumda mevcut kurumların “etkisiz eleman görünümündeki” rolünü irdeleyerek zaman geçirmeyecek; sonuç odaklı fonksiyonel bir örgütlenmenin nasıl olması gerektiğine dair beyin jimnastiği yaparak, sizleri de bu konuda düşünmeye davet edeceğim.

***

Saygıdeğer katılımcılar,

Bizim sorunlarımız bir ulusun bekası ile ilgili olup devasa büyüklüktedir. Bu sebeple çözümlerimiz de özgün ve büyük projeler şeklinde olmak zorundadır.

Eğlence ve sosyal faaliyetler rutinimiz olabilir; ama diğer taraftan bu olumsuz gidişatı tersine çevirecek projeler üretip hayata geçirme gayreti içinde olmazsak, Titanic batarken üst salonda müzik yapan insanlardan bir farkımız kalmaz.

Ayrıca büyük sorunlar, büyük icraatlarla çözülür. Onun için, sorunlarımıza çözüm ararken büyük düşünmekten korkmamalı, büyük düşünenleri de hayal aleminde yaşıyor gibi değerlendirmemeliyiz.

Bilelim ki büyük düşünemeyenler, büyük düşünceleri küçümseyenler sonuç değiştirecek işler de yapamazlar.

***

En başta belirtmemiz lazım gelir ki, ulusal bir soruna amatör yapılanma ve kadrolarla çözüm üretmemiz mümkün değildir.

Bir faaliyetin başarıya ulaşmasının en önemli iki şartı işbölümü ve uzmanlaşmadır. Bu işbölümü ve uzmanlaşmanın kalıcı olması için de elbette ki kurumsallaştırılması gerekir.

Kurumlar, güçlendiği, profesyonelleştiği ve uzmanlaştığı ölçüde toplumu dönüştürme ve yönlendirme kabiliyeti kazanırlar.

Bu inançla ben öncelikle tüm örgütlenmeleri yönlendirip, organize edip, çalışmalarını da analiz edecek güçlü bir merkezin oluşturulması gerektiğini düşünüyorum.

Ben buna Milli Merkez diyorum, siz başka bir şey diyebilirsiniz.

Öncelikle böyle bir Milli Merkez’in kurulması ve başarılı olması için, tüm kurumların katılım ve desteği ile oluşturulması zorunludur.

Örgütlenilecek alanları milli meselenin ihtiyacına göre bu merkezdeki uzmanlar belirlemeli ve gerekli kurumlar bu şekilde ortaya çıkmalıdır.

Dikkatinizi çekmek isterim ki burada “tüm kurumların katılım ve desteği ile” diyerek cümleyi şartlı kuruyorum.

Evet, böyle bir girişimin başarıya ulaşması için, öncelikle tüm kurumlarımızın aynı masanın etrafında oturma ve iletişim kurma kültür ve becerisini kazanması ve geliştirmesi gerekiyor.

Bunun için de aslında küçük olan fakat bizlerin büyüttüğü aramıza mesafe koyan iki önemli engeli aşmamız gerekiyor.

Bunlardan birincisi egolarımız; diğeri de ideolojilerimizdir.

Egolarımız hakkında fazla söze gerek yok. Bu bir hastalık ve hepimiz de bunun böyle olduğunu biliyoruz. Herkes bu hastalıktan kurtulmanın bir yolunu bulmak zorunda. Konuşulanları şahıslar üzerinden değil de, ifade edilenler üzerinden değerlendirsek aslında pek çok sorun çözülecek. Bu paragrafı uzatmıyorum.  Sebepler ve çözümler ayrıca tartışılabilir.

İdeolojilere gelince…

Evet, hepimiz dünyaya ideolojilerimizin penceresinden bakıyor ve yorumluyoruz. İdeolojiler bir hedefe odaklanmış, birbirini tamamlayan fikir kümeleridir. Hepimiz içinde yaşadığımız toplumsal düzenlerin inandığımız ideolojilere göre dizayn edilmesini arzu ediyoruz.

Bunda yanlış hiç bir şey yok. Bu gayet insani ve sorumlu bir tutum.

Ancak, yok olmaya yüz tutmuş bir halkın mensuplarının, kendi halkının beklemeye tahammülü kalmamış spesifik sorunlarını bir kenara bırakıp, tüm enerjisini hayata geçirilmesi uzun zamanlara ihtiyaç duyan, belki de hiç mümkün olmayacak “insanlığı kurtarma iddiasındaki” bir takım reçetelerin peşinde harcaması ne kadar doğrudur?

Elbette herkes inandığı ana akım ideolojiler için, bu maksatla oluşturulmuş örgütler içinde “ideolojik yol arkadaşlarıyla” birlikte çalışma yapabilir.

Ama hangi ideolojiden taraf olurlarsa olsunlar önceliği kendi halklarına vermesi, tamamının benim “Milli Merkez” dediğim bir üst yapıya katılarak güç aktarmaları ve burada planlanacak projeleri hayata geçirmek için birlikte çalışma kültürünü içselleştirmeleri gerekir.

Unutmayalım ki, ana akım ideolojiler uğruna mücadele edecek dünya ölçeğinde pek çok insan var ama halklarımızın var olma mücadelesini verecek bizlerden başka kimse yok.

Bunu aklımızdan hiç çıkarmadan, ayrı mahallelerde otursak dahi ulusal sorunlarımızın çözümüne zaman ayırmayı, bir araya gelebilmeyi ve iş birliği yapmasını becerebilmeliyiz.

Ancak bu bir araya gelmenin kendiliğinden olamayacağını da tahmin edebiliyoruz. Toplumumuzun bütün yapılanmalarının bu milli merkezin çatısı altında bir araya gelebilmelerini sağlamak için güzel geleneklerimizden istifade edebiliriz. Tüm dünyadan mesleğinde başarılı, toplumun bütün kesimleriyle barışık ve saygınlığı üst düzeyde olan en az 6 thamademiz bir araya getirilerek kendilerine bir sosyal misyon yüklenebilir. Bu thamateler kurulu bütün diaspora ülkelerinde ziyaretler gerçekleştirerek, aralarına mesafe koymuş mevcut kurumsal yapılarımızı aynı masanın etrafında oturmaya ikna edebilir.

Bu thamateler kurulunun görevi, kurumların birbirleri arasındaki farklılıkları gidermek değil; sadece ne olursa olsun çatışmamalarını ve işbirliği içinde olmalarını sağlamak olmalıdır. Aralarında bir sorun zuhr ettiğinde de olayın büyütülmeden kendi hakemliklerine tevdi edilmesini istemelidirler.

Netice olarak, gerekli ön çalışmalar yapılarak, tüm kurumların katılımı ile bu Milli Merkez mutlaka hayata geçirilmelidir.

Peki, bu Milli Merkezin görevi ne olacak?

Ana hatlarıyla ifade edecek olursak,

– Bu merkezin görevi, diaspora ve anavatandaki ulusal varlığımızın korunması ve geliştirilmesi için projeler üretmek ve hayata geçirmek olacak.

Nasıl çalışacak?

Bu merkez öncelikle yapacağı istişarelerle bizim sorunlarımızı tespit ederek alt alta sıralayacak.

Sonra bu sorunların çözümü için gerekli görülen çalışma şekilleri ve ihtiyaç duyulan kurumsal yapılanmaları belirleyecek.

Daha sonra mümkün olanlardan başlayarak bu kurumların kurulmasını ve çalışmaların başlamasını teşvik ve takip edecek; gerekirse bu yapıları bizzat kuracak ve birbirleriyle koordineli çalışmalarını sağlayacak. Bunun teknik alt yapısı ve kadroları ayrıca konuşulur.

Tabii tam bu noktada akla gelecek ilk soru “tüm bunlar hangi finansmanla sağlanacak?” olacak.

Saygıdeğer izleyiciler,

– Bu finansı bir şekilde bulmak zorundayız. Çerkes camiasında bu potansiyel var ve bizim bu gücü bir şekilde kinetik hale çevirmemiz gerekiyor. Başarılı iş adamları, tüccarlar, bankacılar, finansçılar, her meslek grubundan yetişmiş insanları olan bir toplumuz. Bu insanları bir araya getirerek onların tecrübeleri, yol göstermeleri ve ortak akılla pekala projelerimize kaynak üretebiliriz. Özel sermayelere alan açarak veya uluslararası fonları değerlendirerek bu sorunu halledebiliriz.

“Finans yok” diye oturursak, kendimizi mevcut lokal dernekçiliğine mahkum etmiş oluruz ki, bundan sonra yok olup gitmenin sadece “zamanın tamamlanması” meselesi olduğunu hepimiz anlayabiliriz.

Peki bu merkezde kimler görev almalı?

Bu merkezde ulusal sorunlara hakim, çözüm için ihtiyaç duyulan alanlarda uzman insanlardan oluşan profesyonel veya yarı profesyonel bir ekip görev almalı, bu ekip çok geniş bir danışman kadrosuyla birlikte çalışmalıdır.

Bu merkezde ayrıca en önemli sermayemiz olan insan kaynaklarımızı analiz edip değerlendirebilecek uzmanlar bulunmalıdır.

Peki ne tür işler yapılacak?

Tabii ki yapılacak işleri ortak akılla hep birlikte tespit edip kritik etmemiz gerekiyor.

Ama ben yine de bazı örnekler sıralamak istiyorum.

Bizim en önemli sorunlarımızdan biri köylerimizden çıkınca toplu yaşam alanlarımız ile birlikte kimliğine sahip çıkan nüfusumuzu da yitiriyor olmaktır. Şehirlere dağılarak asimilasyona karşı savunmasız hale geldiğimiz gibi, genç nesillerin doğal bir ortamda kimlik bilinci edinmeleri imkanını da kaybediyoruz.

Bunun görünen çözümü, köylerden çıkıp büyük şehirlere gelen nüfusumuzun buralarda kaybolmasına fırsat vermeden, onları büyük siteler içinde toplamaktır.

Evet, bu külfetli ve maliyetli bir iş. Ama ortanın biraz üstünde bir müteahhit, herhangi bir ciddi yatırımcı bu evsafta siteler yapıp pazarlayabiliyorsa biz niçin yapamayalım? Bütün imkanları zorlayarak bu maksatla bir gayrımenkul yatırım firması oluşturulmalı ve Çerkeslerin yoğun yaşadığı tüm büyük şehirlerde, içinde kültürümüzü yaşatacak sosyal tesislerin de yer alacağı asgari 1500-2000 konutluk büyük siteler kurmak hedeflenmeli ve uygun şartlarla soydaşlarımızın buralarda toplanmasını sağlamalıyız.

Bu siteler çok konutlu olmalı ki, semtin ilkokulunu dolduracak sayıda öğrenci çıkarabilsin, aynı kültürün çocukları birbirini tanıyarak, arkadaş olarak bir arada büyüyebilsin. Bu tür bir yapılaşma, gençlerin aktivitelerimize katılımı, dil öğretimi, dış evliliklerin azaltılması,… gibi pek çok sorunumuzun çözümüne de önemli bir katkı sağlayacaktır.

Bu sitelerin içinde başka şehirlerden gelecek üniversite öğrencilerini ağırlayabilecek kız ve erkek öğrenci yurtlarının bulunması da düşünülmelidir.

Lütfen gerçeklikten koptuğumu düşünmeyin, bütün nüfusumuzu bu sitelere toplamak elbette çok zor, hatta mümkün değildir; ancak, dikkate değer bir mevcudu buralarda toplayarak varlığımızı devam ettirecek bazı hayat damarlarımızı korumuş oluruz.

Diğer bir sorunumuz çocuklarımızın dijital ortamdan gelen yüksek etki ile kimliklerine yabancılaşmalarıdır.

Bu, bizim de dijital medya içerik üretim merkezi kurmamız ve aktif şekilde çalıştırmamız gerekiyor demektir. Bu üretimler eğlenceden bilgi aktarımına kadar yazılı, sesli ve görüntülü tüm alanları kapsamalıdır.

Diğer bir sorunumuz tarihimizle ilgili birinci dereceden dokümanların dağınıklığı ve önemli bir kısmının ulaşılabilir olmamasıdır.

Öyleyse sırf bu amaçla çalışacak bir merkez oluşturmamız gerekiyor demektir. Bu bir enstitü veya bir vakıf olabilir.

Bir diğer eksikliğimiz, anavatanımız ve diasporada meydana gelen hareketlilik ve gelişmelerin hangi fırsatları veya hangi tehditleri ortaya çıkardığını öngörebilen ve önerilerde bulunabilen bir merkezimizin olmamasıdır.

Bunun için de bir Ulusal ve Uluslararası Gelişmeler Etüd, Siyaset ve Strateji Merkezi oluşturmamız gerekmektedir.

Bir diğer sorunumuz dilsel ve kültürel değerlerimizin ölümler nedeniyle her gün biraz daha kayboluyor olmasıdır.

Bunun için de bir “Toplum, Kültür ve Eğitim Verileri Araştırma ve Derleme Merkezi” oluşturmalıyız.

Diğer ihtiyacımız, çocuklarımızı kendi kültürleriyle hemhal kılacak çalışmalara olan gereksinimdir. 

Bu maksatla, çocuklara yönelik kitap, dijital üretim, kamplar, yurt dışı gezi organizasyonları,… gibi alanlarda faaliyet gösterecek bir Çocuk Vakfımızın olması da isabetli olacaktır.

Ayrıca halkımızın ve taleplerinin  yönetimlerce dikkate alınması için halkımızın siyasallaşması ve demokratik bir güç haline gelmesi gerekir. Milli Merkezin buna dair de politikalar geliştirmesi gerekir.

Benzer şekilde diplomatik girişimlere duyulan ihtiyaç,.. gibi spesifik sorunlar belirlendikçe, bunlara uygun çözüm yolları da araştırılır ve pekala bulunabilir.

***

Belirtmiştim, bana verilen soruda ele almam istenen konu “anavatanda ve diasporadaki Çerkes kurumlarımızın rolünün ne olduğu” idi. Burada Çerkes kurumlarından kasıt elbette ki sivil toplum kuruluşlarıdır.

Sorunlarımıza bağlı olarak kurulmasını öngördüğümüz yukarıdaki yapıların, sivil toplum kuruluşlarımızın bir araya gelerek oluşturacakları Milli Merkez tarafından kurulması gerektiğini söyledik. Dolayısıyla sivil toplum kuruluşlarımız bu Milli Merkezi oluşturmayı ve yaşatmayı birinci misyon olarak benimsemelidir.

İkincil misyonları ise, sürdürdüklerine benzer ama revize edilmiş, daha bilinçli aktivitelerle geniş halk kesimlerinin buluşma ve sosyal aktivitelerine zemin olmayı sürdürmeleridir.

Ancak sadece bu da değil. Yukarıda da ifade ettim, bizim sivil toplum kuruluşlarımız, egemen bir devlete sahip olan halkların sivil toplum kuruluşları gibi çalışamaz. Her faaliyet mutlaka toplumsal bilincin yükselmesine ve bir eksiğin kapatılmasına katkıda bulunmalıdır.

Her derneğin, faaliyetlerini analiz edecek ve önerilerde bulunarak genişlemesini ve içerik kazanmasını sağlayacak bir uzman bulundurması mümkün değil. Bu sebeple, çalışma programlarını hazırlarken ve uygularken profesyonel bir destek almaları isabetli olacaktır. İşte bu destek de Milli Merkezce  görevlendirecek uzmanlarca verilmelidir. Böylece birbirini besleyen bir yapılanma ortaya çıkacaktır.

STK’lar güçlendiği ve profesyonelleştiği ölçüde toplumu dönüştürme, güçlendirme gibi misyonlarında başarıya ulaşabilirler.

Tüm dünyada kurumsal yapıların çalışmalarını verimli, ürünlerini kaliteli kılmak için verilen ISO belgesi gibi, Çerkes STK’ları için de onları verimli kılacak standartlar belirlenebilir ve programlarını buna göre oluşturmaları sağlanabilir.

Sonrasında Milli Merkez, derneklerin verimli çalışmasını sağlamak için belirlenen standartlara göre denetimler yaparak kurumlarımızın çalışma disiplini kazanmalarına destek olabilir. Bu profesyonel destek derneklerimizi hem misyon sahibi , hem verimli kılacaktır.

Bu bağlamda, örneğin yönetimlerin takvime bağlı bir çalışma programı ile göreve gelmeleri şartı koyulabilir; taahütlerin gerçekleşme oranlarının ay ay takip edileceği de baştan deklare edilebilir.

– Her derneğin en az bir profesyonel çalışanı olması ve günün belli saatlerinde sürekli açık tutulması telkin edilebilir.

– Uygun profildeki herkesin üye yapılması, üyelerin özlük dosyalarının tutularak Milli Merkezde insan kaynakları merkezine aktarılması istenebilir.

– Derneklerin, hinterlandlarında yerleşik aileleri tespit etmeleri, gerekirse ev ziyaretlerinde bulunarak derneğe gelmeseler de bilgilerini almaları, gerektiğinde ulaşılabilecek şekilde şekilde irtibatlarını muhafaza etmeleri istenir ve takip edilebilir.

– Üyelerin derneğe bağlılığını artırmak için, işine, ticaretine veya eğitimine nasıl somut faydalar sağlanabileceği üzerinde çalışılmalar yapmaları sağlanabilir.

Bu örnekler daha da çoğaltılabilir.

***

Saygıdeğer izleyiciler,

Ben bu sunumumda, sorunların büyüklüğünün gözümüzü korkutmasına fırsat vermeden ve çözümlerin imkanlarımız dahilinde olup olmadığına bakmadan modeller geliştirmemiz lazım geldiğine ve sonra da bütün olumsuzlukları olumluya çevirme azmi ile tüm imkanlarımızı seferber ederek sorunlarımızın üzerine gitmemiz gerektiğine dikkat çekmeye çalıştım.

Aramızda pek çok kişinin daha etkili ve daha hızlı sonuç verecek çözümler önerebileceğine şüphem yok.

Yeter ki birliğimizi sağlayıp, böyle bir yola girebilelim.

***

Ben konuşmamı tamamlarken her şeyin halklarımızın yararına olmasını diliyor, beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

5 Yorum

  1. Çok güzel bir fotoğraf ortaya koydunuz Erol bey. Bir merkez olmalı ve bu merkez işin uzmanları tarafından yönetilmelidir. Bunun adı Konfederasyon olabileceği gibi başka bir isim de olabilir. Bu konferansın hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

  2. imzamı atıyorum.Fakat.amalar çok.Kapitalizm hepsini yutuyor.insan önce Can sonra Canan diyen bir yaratık.Vatan.Millet karın doyurmuyor.nerede karın doyuyorsa Vatan oluyor.49 Yıl Almanya Vatan oldu.gelde dön.ama nereye.ya Dil .Kültür ne kadar Karın doyuruyor.

  3. 3.Çerkes konferansında Dünyada bir çatı örgüte ihtiyac oldugu belirtildi. Aslında Türkiyede de Öncelikle bu çok başlılıktan kurtulmamız lazım. Konfederasyon olur, Milli merkez olur, ama Tek bir çatı kurum olmalı.
    Konferansda söz alıp belirttiğim gibi, Her konuda aynı fikirde olmak zorunda değiliz. Birbirimizden ayrılmak için harcadığımız eforun yarısını uzlaşmak ve birleşmek için ortaya koyabilirsek ; öncelikle herkesin tartışmasız hemfikir olduğu konulardan başlayıp, sorunlarımızı sırasıyla çözeriz. Hedefi salih olan bu yolculukta, (Genetik gereği olsa gerek )
    Herkesin kaptan olmak istediği gemide ben tayfalığa talibim.

  4. 1- Kafkas Halklarının “Çerkes” Bu Ülkeye gelme tarihleri en az 300 yıl öncesinden başlar ve o zamanlar Türkiye tarihte yoktu. Dolayısıyla Çerkesler; bu Ülkeyi kuranlar, Vatan yapanlardandır.
    2- Çerkesler: En az 5- nesildir bu Ülkededir ve Ana Vatanları Türkiye Ata Vatanları ise Kafkasya’dır.
    3- Çerkesler kendi kültürlerini koruma ve geliştirme yolunda Yönetimlerden değil, kendi oluşturacağı Organizasyonlarla başarmalıdır.
    4- Marmara ve iç Anadolu’da ki mevcut Dernek Ve Kurumların bir araya gelerek, bir üst Kurum oluşturup ülke genelindeki dağınıklığı ortadan kaldırmalıdır.
    5- Tüm Kafkas Halklarının “soykırım” gerçeğini ta ki BM’ nin dikkatini çekene dek dillendirmeye devam etmeleri ve Rusya’daki mal varlıklarımızın tazmini sağlamalarının en temel görevleri olduğunu bilmeli ve kalpten inanarak mücadele etmeleri elzemdir.

  5. Çok değerli bir fikir jimnastiği. Ancak, Türkiye coğrafyasında, köyden şehirlere akış o kadar hızlı ve düzensiz başladı ki, halen öyle devam ediyor. Keşke başlangıçta planlı bir geçiş olsaydı. Şimdi artık çok zor, ama Erol Karayel in dediği gibi varlıklı insanlarımızdan aynı duyarlılığı olan birileri çıksa.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu