Erol Karayel

ENTELEKTÜEL FAKİRLİK

EROL KARAYEL

Karadeniz’den Hazar’a Kuzey Kafkasya halklarının tamamı -değişik oranlarda olmak üzere- yok oluş tehdidi altındadır. En büyük tehdit de, nüfuslarının büyük kısmı anavatan dışında yaşayan ve kendi ülkelerinde azınlığa düşürülmüş olan Adige ve Abaza halklarına yöneliktir.

Bu tehdide karşı güçlü bir varoluş mücadelesinin varlığından ise bahsedemiyoruz maalesef. Anavatanda veya diasporada durumun vahametinin farkına vararak belli tabelalar veya isimler etrafında bir araya gelen küçük gruplar ise sonuca tesir edecek bir aktivasyon üretme kudretinde değiller.

Toplumun geniş kesimlerinde ciddi bir ilgisizlik ve bu makus talihi kabullenmişlik hali hakim.

Bu format, bu kendinden vazgeçmişlik hali, toplumumuzun üzerine ölmeden giydirilmiş bir kefen gibi.

Gelecekte de var olmak istiyorsak eğer toplumumuzun idrakine giydirilmiş bu formatı reforme etmek yapacağımız ilk iş olmalıdır.

Peki bu nasıl olur?

Sosyolog ve filozof Auguste Comte, “Toplumsal reform için öncelikle entelektüel reform şarttır”[1] diyor.

Yani öncelikle toplumu şekillendiren dinamikler tespit edilip yazılı bilgiye dönüştürülmeli; sonra dünya gerçekliğinden kopmadan kendi düşünce sistematiği içinde onarıcı ve inşa edici yeni fikirler üretilmelidir.

***

Bizim temel sorunlarımız, sosyal, siyasal, ekonomik ve demografiktir. Bütün bunların gerek saha çalışmaları ile gerek teorik bazda didik didik irdelenip veri haline getirilmesi gerekiyor. Bu entelektüel bir ceht gerektirir. Ancak, bugün için biz bu kadrolardan ve onların oluşturacağı fikir ikliminden mahrumuz maalesef.  Böyle meşakkatli ve “ulusun onuru olmak” payesinden başka getirisi olmayan bir alana talip olan pek kimse de yok zaten.

Bizim tarihte ve günümüzde yaşadığımız olumsuzlukların temel sebebi işte bu entelektüel fakirliktir. Tarihi bir kenara bıraktık; bugün okumuş insanımız çok, ancak entelektüel ürünler nadiren ortaya çıkıyor ve onlar da toplumdan yeterli ilgiyi görmüyor. Örneğin, geçtiğimiz yılbaşında kaybettiğimiz Adıge akademisyen Bğajnoko Barasbiy’in xabze üzerine 25-30 yıl önce yaptığı o eşsiz çalışmalar  hala yalın haliyle diasporaya ulaşmış ve topluma mal olmuş değil. Bilenler bunun ne kadar büyük bir kayıp olduğunu takdir edecektir.

Yine günümüz değerli dilbilimcilerinden Madina Hakuaşeva’nın ulusal problemlerimize parmak basan çok değerli çalışmalarından kaç kişinin haberi var? Haberdar olmak da yetmez, okuyanların kaçı bir başkasını haberdar etmiştir? Ve asıl önemlisi kaç aydınımız aynı konulara katkı sağlayan makaleler kaleme alarak konuların genişlemesine ve gündemde kalmasına destek vermiştir?

Hiç kimse.

Zaten nadir ortaya çıkan benzer çalışmalar yeterli ilgiyi görmeyince, pimi çekilmeden atılmış el bombası gibi hiçbir tesir uyandırmadan gündemden kayıp gidiyor. Peki bu insanlar kalemlerini tekrar ellerine alırken önceki çalışmalarının akıbetini düşünmeyecekler mi?

***

Anavatan ve diaspora toplumlarımızda benzer ve farklı sorunların tek tek, bütün detaylarıyla ortaya konulması ve nasıl elimine edileceğinin tartışılması gerekiyor. Bunu yaparken belki yeni bir literatür oluşturulması dahi gerekecek; çünkü bizim sosyal problemlerimiz sadece, Batılıların kendi toplumlarını incelerken oluşturdukları kavramlarla izah edilemez. Onlardan faydalanılmakla birlikte, muhtemelen toplumumuzun özgün yapısına uygun bazı kavramsallaştırmalar yapılması da gerekecek. Bunu yapabilecek olanlar ise işte bahsini ettiğimiz bu entelektüel kadrolardır.

Entelektüeller toplumun öncüleri, ufuk açıcılarıdır. Onun için bu insanlara ve fikri üretimlerine toplum olarak sahip çıkılması lazım. Entelektüeller konusunu ele alan Rıza Çam isimli araştırmacı bu hususu şöyle ifade ediyor: “Entelektüellerine tahammül edemeyen bir toplum, kendini, çok önemli bir sosyo-kültürel sermaye ile birlikte direnç kaynaklarından da mahrum bırakmaktadır. Böyle bir güç kaynağından yoksun kalmak ise yeni bir medeniyeti yaratmaya, stratejik öngörülerde bulunmaya ve denge kurucu stratejik bir oyuncu olmaya dair çok ciddi engelleri bünyesinde taşır. Bu anlamda günümüzde entelektüellere her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Özellikle toplumlarda hızlı değişmelerin sonucuna bağlı olarak bütün norm ve standartlarda ciddi altüst oluşlar söz konusu olduğunda, toplumsal hayat alanında yeni değerlerin oluşturulması ve onların sürdürülebilir kılınması, başlı başına bir gereklilik haline gelmektedir. Entelektüeller, böyle bir gerekliliği yerine getirebilecek en önemli aktörlerden biridir.”[2]

Nitekim bir toplum başsız bırakılmak istendiğinde o toplumun entelektüellerinin, aydınlarının hedef alındığını Stalin dönemindeki can yakıcı örneklerden hatırlıyoruz.

Evet, entelektüel kadrolar ortaya çıkartmada ve mevcutlara tartışma ortamı hazırlamada ciddi bir aczimiz var. Onları epistemik bir yalnızlıkla başbaşa bırakıyoruz. Artık bunu aşalım. Toplumlarımızı selamete çıkaracak yolun dikenlerini ezip, taşlarını döşeyecek olan onlardır. Kendilerine de, eserlerine de sahip çıkalım.
——————–

NOTLAR:
[1] Doç. Dr. Enes Kabakçı, Sosyoloji Tarihi-1, İÜ-AUZEF-2021, s. 95
[2] Rıza Sam, “Entellektüeller: Toplumsal Değişim ve Gelişim Sürecinin Öncüleri”, Sosyoloji Konferansları No: 55 (2017-1) / S: 335

3 Yorum

  1. Değerli dostum, kendimi bildim bileli yüreğimdeki yaraya parmak bastınız. Evet, özellikle bizim toplum için en büyük “fakirlik”ve de duyarsızlık alanı sözünü ettiğiniz husustur. Güçlü entelektüel şahsiyetler ve kitleleri peşinden sürükleyecek güçlü dava adamları çıkaramamak…
    Kalemine ve yüreğine sağlık..
    Selam ve dua ile..

  2. Erol bey,
    Elinizi ve yüreğinize sağlık.Çok değerli bir tespit
    Bu çalışmalar toplum tarafından takip edilmiyor ve amacına ulaşamadan yok oluyor.

    Tanıtım ve iletişimde çok önemli, biz toplum olarak, ” okumayı değil , konuşmayı seviyoruz ”

    Okuyarak konuşsak, bir birimizi daha iyi anlatacağız.

    Saygılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu